Öğretmen MEB, Öğretmene Dair Her Şey, Öğretmen Haber, MEB Öğretmen, MEB Personel Haberleri, Öğretmen Atamaları, Milli Eğitim Bakanlığı Haberleri, MEB Yönetici Atamaları, EKYS

Türk Eğitim Sisteminin Neye İhtiyacı Var?

EĞİTİM

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Şahin Aybek, Eğitimci Ercan Eroğlu ile Türk eğitim sistemi için nasıl bir acil eylem planı yapılabileceğini konuştu.

İşte Şahin Aybek'in sorduğu sorular ve eğitimci Ercan Eroğlu'nun verdiği cevaplar

"Türk eğitim sistemine ve okula artık farklı bir paradigmayla bakmak gerekir. 2000'li yıllara kadar eğitim sistemimize hep içeriden bakılan eğitimimizin iyi olduğunu düşünürdük. Oysa bu tarihlerden sonra ülke olarak katıldığımız uluslararası sınavlar (TIMSS, PIRLS, PISA) eğitimimizin düşündüğümüz kadar iyi olmadığını göstermiştir."

Merhaba, kısaca kendinizden söz eder misiniz?

Ben Ercan Eroğlu, Bursa İnegöllüyüm. Babamın polis olmasından dolayı İzmir'de doğdum. İyi ki de İzmir'de doğmuşum. Babamın mesleği gereği ben lise birdeyken tayini Şanlıurfa'ya çıkmıştı, dolayısıyla Şanlıurfa Lisesini bitirdim. Üniversiteyi Ankara'da okudum. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi; Eğitim Yönetimi ve Planlaması lisans, Halk Eğitiminde de yüksek lisans yaptım. Çok daha sonra ise Eskişehir Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünü bitirdim. Eğitim, tarih, doğa ve bilim ile ilgili araştırma ve okuma yapmayı severim. Zaman zaman şiir de yazdığım olmuştur. Üniversitemizin düzenlediği şiir yarışmasında iki kez ödül de almıştım.

Uzun yıllar Milli Eğitim Bakanlığı'nda öğretmen olarak çalıştım. Daha sonra MEB Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığında araştırma ve uygulama süreçlerinde çalıştım. Planlı Okul Gelişim Modeli (Okulda Stratejik Yönetim) ve Okulda Performans Yönetimi adlı kitapların yazarlarından biri oldum. 1998- 2008 yılları arasında okul geliştirme, performans yönetimi, toplam kalite yönetimi vb. birçok farklı alanda ülkemizin 50 ilinden fazla yerde 15.000 civarında eğitim camiasının değerli üyelerine eğitimler verdim.


2000 yılından günümüze eğitime ilişkin genel bir değerlendirme yapmak isterseniz neler söylemek istersiniz?

Yeni bir tarih yazılırken, edilgen bir pozisyonda gelişen olayları izlemek, geçmiş ve gelecek potansiyeliyle ülkemiz için istenilmeyen bir durumdur. Ülke olarak, güçlü bir ekonomiye sahip, iyi bir eğitim almış, rekabet gücü yüksek, kendini gerçekleştirmiş insan kaynağı ile yeni bir dünyanın mümkün olduğunu gösterebilme gücümüzün olduğuna inanmamız, inandıklarımızı da gerçekleştirebilmemiz gerekir.

Bilginin en önemli değer olduğu günümüz dünyasında, sürekli yeni bilgiler üretmek, üretilen bilginin yayılımını sağlamak, değer(ler) üretmek, ülke insanlarını rekabetçi-küresel bir dünyada hayata hazırlamak için kaliteli bir eğitim sunmak, eğitim sistemini gelişen ekonomilere duyarlı hale getirmek günümüz dünyasında çok önemlidir.

Eğitim, uzun soluklu bir yatırım aracı olmasının yanında ülke kalkınmasında stratejik bir öneme sahiptir. Nitelikli bir eğitim, nitelikli bir yaşamın ve geleceğin güvencesidir. Kalabalık bir nüfusa sahip olmak günümüzde artık çok önemli olmamaktadır. Önemli olan ülke insanlarının ülke ve dünya ekonomisi içinde yarattığı artı değerdir.

Globalleşmenin Türkçe karşılığı olarak kullanılan küreselleşme kavramı, ilk kez ekonomi alanında kullanılmış ve diğer alanlarda da kullanılmaya başlanmıştır. Bu açıdan kavram, belirsizlik içerse de son yıllarda dünya ölçeğinde ortaya çıkan ilişkiler ve yeni yaşam biçimleri küreselleşmenin içeriği konusunda bazı fikirler vermektedir. Bu bağlamda küresel barış getireceği umulan küreselleşme kavramı sömürünün katmerleşmesine ve sınıfsal çatışmanın daha fazla yoğunlaşmasına neden olmuştur. Başka bir yazının konusu olmak üzere burada GATS, MAI ve MIGA anlaşmalarını anmakta yarar var.

Dünya ve insanlık tarihi bu yüz yılda gerçek bir altüst oluş yaşıyor. Biz de ülke olarak bu altüst oluştan nasibimizi fazlasıyla alıyoruz. Ekonomik kriz, çevre sorunları, demokrasi krizi, eğitim sistemimizin girdiği çıkmaz sokak, ahlaki çöküş.


Türk Eğitim Sistemine Kısa Bir Bakış ve Çöküş

2000'li yıllara kadar eğitim sistemimize hep içeriden bakılan eğitimimizin iyi olduğunu düşünürdük. Oysa bu tarihlerden sonra ülke olarak katıldığımız uluslararası sınavlar (TIMSS, PIRLS, PISA) eğitimimizin düşündüğümüz kadar iyi olmadığını göstermiştir. Örneklersek;

III. Uluslararası Matematik ve Fen Bilgisi Araştırması (TIMSS 1999) Ulusal Raporu'na göre, Fen Bilgisi testinde, Türkiye araştırmaya katılan 38 ülke arasında 33. sırada yer alırken Matematik testi sonuçlarına göre de 31. sırada yer almıştır.

TIMSS 2015 uygulamasında ise ülkemiz; matematikte 4. sınıf düzeyinde 49 ülke arasında 36. sırada, 8. sınıf düzeyinde de katılımcı 39 ülke arasında 24. sırada yer almıştır. TIMSS 2019 sonuçlarına göre matematik değerlendirmesinde Türkiye, dördüncü sınıf düzeyinde 58 katılımcı ülke arasında 23. sırada; sekizinci sınıf düzeyinde de katılımcı 39 ülke arasında 20. sırada yer almıştır. Türkiye TIMSS 2019 sonuçlarına göre fen değerlendirmesinde dördüncü sınıf düzeyinde 58 katılımcı ülke arasında 19. sırada; sekizinci sınıf düzeyinde de katılımcı 39 ülke arasında 15. sırada yer almıştır. Türkiye TIMSS 2015 döngüsünde fen alanında; 4. sınıf düzeyinde 47 ülke arasında 35. sırada, 8. sınıf düzeyinde de katılımcı 39 ülke arasında 21. sırada yer almıştır.


PIRLS (Uluslar Arası Okuma Becerilerinde Gelişim Projesi) 2001'in genel çerçevesi kavrama süreçleri, okuma amaçları ve okuma alışkanlıkları ve okumaya yönelik tutumlardır. Raporun sonuçlarına göre Türkiye 35 katılımcı ülke arasında 28. sırada yer almıştır.


MEB'in "İlköğretim Öğrencilerinin Başarılarının Belirlenmesi, Durum Belirleme Raporu (2002)" sonuçlarına göre 4. sınıf öğrencilerinin Türkçe testinde ülke ortalaması %42'dir. 5. sınıf öğrencilerinin Matematik testinde, Türkiye ortalaması %47'dir. 6. sınıf öğrencilerinin Fen Bilgisi testinde Türkiye ortalaması %46'dır. 7. sınıf öğrencilerinin Sosyal Bilgiler testinde, Türkiye ortalaması %38'dir. 8. sınıf öğrencilerinin Matematik testinde Türkiye ortalaması %42, Fen testinde %45, Sosyal Bilgiler testinde %47, Türkçe testinde ise %54'tür.

Daha kapsamlı olan ve 2003 yılında yapılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Projesi (PISA) ise 4 temel alanı kapsamaktadır. Bunlar matematik, fen bilgisi, okuma ve problem çözme alanlarıdır. Türkiye, matematik alanında OECD üyesi 30 ülke arasında 29. sırada, araştırmaya katılan 41 ülke arasında ise 40. sırada yer alıyor. Okuma alanında ise, OECD üyesi ülkeler arasında 28, katılımcı ülkeler arasında ise 34. sırada yer almaktadır. Fen Bilgisi ve Problem Çözme alanlarında 41 ülke arasında 36. sırada yer almaktadır.


Yapılan tahminler, Türkiye'de farklı eğitim kademelerinde "okullaşma oranları ile verimlilik artışı arasındaki bağın kopuk" olduğunu ortaya koymaktadır. İşgücünün ortalama eğitim süresi değişkeninde olduğu gibi, analizdeki diğer ülkeler ortalamasıyla karşılaştırıldığında Türkiye'deki okullaşma oranlarındaki görülen artışın verimlilik artışına yol açmadığı hemen hemen tüm eğitim değişkenlerinde açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır (TÜSİAD, 2006).

En az okullaşma oranlarının düşüklüğü kadar önemli olan bir diğer problem, Türkiye'de verilen eğitimin kalitesindeki düşüklüktür. Eğitim sistemindeki aksaklıkların; Türkiye'nin rekabet gücü, üretim yapısı ve dolayısıyla gelişmiş ülkelere yakınsama performansı üzerindeki etkilerini anlamaya yönelik sağlıklı analizlerin yapılabilmesi için henüz iş yaşantısına adım atmamış öğrencilerin beceri düzeylerinin farklı ülkelerdeki öğrencilerle karşılaştırılması gerekmektedir. OECD bünyesinde 2000 yılında başlatılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (Program for International Student Assessment - PISA)'nın sonuçlarını analiz ederek böyle bir karşılaştırmayı yapmak mümkündür.

2010 yılında yapılan üniversiteye giriş sınavında 600.000 kişi "parantez içindeki sayıların toplamını parantez dışındaki bir sayıdan çıkarma" işlemini doğru olarak yanıtlayamamıştır. LYS yerleştirme sonuçlarına göre ise okul birincisi olan 7917 kişiden 1467'si her hangi bir üniversiteye yerleşememiş, 211'i de bir açık öğretim fakültesine yerleşebilmiştir.

2022 Yüksek Öğrenim Kurumları sınavı ilk oturumuna 3.008.287 aday katılmıştır. Bu sınavda toplam 96 bin 518 aday sıfır çekerken 40 soruluk Temel Matematik testindeki ortalama doğru yanıt sayısı 6,9'da kaldı. Üç yıl önce ÖSYM sınav sonuçlarına ilişkin değerlendirmeyi 4 yanlışın 1 doğruyu götürdüğü netleri hesaplarken artık sadece doğru yapılan soruları sonuç olarak kamuoyuna açıklamaktadır. Elde edilen sonuçlar, maalesef eğitim sisteminin içinde bulunduğu durumu ortaya koymuştur. Temel Yeterlik Testinde ise, 40 soruluk Türkçe testinde doğru cevap ortalaması 17, temel matematik ortalaması ise 6,9'da kaldı. 20 soruluk fen bilimleri tesitinin doğru ortalaması 3,2, sosyal bilimler testinin ortalaması ise 7,9 oldu. Alan Yeterlik Testinde de sonuçlar benzerdir.

TIMSS 2011 matematik sonuçlarına göre ise, Uzakdoğu ülkeleri katılımcı ülkeler arasında en yüksek başarıyı göstermişlerdir. En düşük performansı gösteren katılımcılar ise ağırlıklı olarak Orta Doğu ve Afrika'da bulunan ülkeler olmuşlardır.

Sekizinci sınıf düzeyinde Türkiye'nin matematik başarı puanı 1999 ve 2007 yıllarında neredeyse aynı iken, 2011 yılında yaklaşık 20 puanlık istatistiksel olarak da anlamlı bir artış görülmektedir. Türkiye dördüncü sınıf düzeyinde 50 ülke arasında 35. olmuş, sekizinci sınıf düzeyinde ise 42 ülke arasında 24. olmuştur. Türkiye, bütün Avrupa Birliği üyesi katılımcı ülkelerden daha düşük bir performans sergilemiştir.

1999 ve 2007 yıllarında erkek ve kız öğrenciler arasında genel başarı puanında yaklaşık bir ve sıfır puanlık fark statiksel olarak anlamlı değilken, 2011 yılında Türkiye'deki kız öğrenciler erkek öğrencilerin yaklaşık 9 puan önünde bir performans sergilemişlerdir. Gözlemlenen bu fark istatistiksel olarak da anlamlı bulunmuştur. Özellikle araştırılması gereken bir husus, dördüncü sınıf düzeyinde ortaya çıkan çok küçük farkın sekizinci sınıf düzeyinde önemli ölçüde artmasıdır.

Yeterlilik düzeyleri açısından da Türkiye AB üyesi katılımcı ülkelerin oldukça gerisinde gözükmektedir. Türkiye'de 475 ve üzerinde puan alan öğrencilerin oranı 2007 ve 2011 yıllarında % 33 ve % 40 iken, AB üyesi katılımcı ülkelerde aynı oran % 60 ve % 62 olarak belirlenmiştir.

Dördüncü sınıflar düzeyinde katılımcı 50 ülke arasında 469 genel başarı puanı ile 35. sırayı alan Türkiye, dünya genelindeki katılımcı ülkelerin ortalamasının 22, 1995 yılında sabitlenen ölçek ortalamasının ise 31 puan altında kalmıştır. Hiçbir AB ülkesini geride bırakamayan Türkiye, dördüncü sınıflar düzeyinde AB üyesi katılımcı ülkeler arasında 481 puanla en düşük performansı gösteren Polonya'nın ise 22 puan gerisinde kalmıştır. 2019 yılında yapılan TIMSS sonuçları hem dördüncü hem de sekizinci sınıf öğrencilerinin puanlarının önceki sınavlara göre daha iyi olmuştur. 2019 uygulamasında dördüncü sınıf matematik ile fen alanında ve sekizinci sınıf fen alanında Türkiye, TIMSS uygulamasına katılan ülkeler için sabit başarı ölçüsü olarak kabul edilen ölçek orta noktasının- yani 500'ün- ilk defa üzerine çıkmıştır. Fakat önceki yıllarda 4. sınıf öğrencileri katılırken bu sınava 5. sınıf öğrencileri katılmıştır.

"Türkiye Genelinde İlk ve Ortaöğretim Olanaklarının İncelenmesi ve Belirlenen Aksaklıklara Çözüm Önerilerinin Getirilmesi" adlı çalışmada ise; Eğitimde fırsat eşitliği sağlamanın, her öğrencinin benzer eğitim olanaklarına ulaşması ile mümkün olabileceği ifade edilmiştir. Bu raporda, ilçe bazında ilköğretim ve ortaöğretim olanakları hem ayrı ayrı hem de birlikte incelenmiştir. 2006-2007 öğretim yılı verileri kullanılarak gerçekleştirilen bu çalışmada, Türkiye'deki 923 ilçe sahip olduğu eğitim olanakları yönünden sıralanmıştır. İlköğretim ve ortaöğretim olanakları birlikte değerlendirildiğinde, eğitim olanaklarına göre gelişmişlik endeksi en yüksek olan ilçe Çankaya (Ankara) olurken, gelişmişlik endeksi en düşük olan ilçe ise Pervari (Siirt) olarak belirlenmiştir (Bkz. Tablo 7)Türkiye'deki ilçeler, sadece ilköğretim olanakları yönünden incelendiğinde, gelişmişlik endeksi en yüksek olan ilçe yine Çankaya olurken, gelişmişlik endeksi en düşük olan ilçe Başkale (Van)'dir. Sadece ortaöğretim olanakları yönünden Türkiye'deki ilçeler incelendiğinde, gelişmişlik endeksi en yüksek ve en düşük olan ilçeler, sırasıyla Çankaya ve Şemdinli (Hakkari) ilçeleri olarak bulunmuştur.


Türkiye'deki ilçelerin ilköğretim olanaklarının ortaöğretim olanaklarına göre çok daha kötü durumda olduğu açıkça görülmektedir. Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerimizde dahi eğitim olanakları kötü (1., 2., 3. ve 4. gelişmişlik gruplarında) olan ilçelerin var olduğu görülmüştür. Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki ilçelerin tamamının (%100) ilköğretim olanakları yönünden, %76'sının ise ortaöğretim olanakları yönünden kötü durumda olduğu görülmektedir.

Dünyada değişim rüzgarlarıyla sarsılırken eğitim sistemleri ve kurum olarak "okul"da tartışılmakta ve eleştirilmektedir.

Dolayısıyla Türk eğitim sistemine ve okula artık farklı bir paradigmayla bakmak gerekir. Çünkü farklı paradigmayla geliştirilen programlar, yenidünyada eski paradigmayı devam ettiren örgütlerle (okul, il, ilçe ve Bakanlık düzeyindeki örgütlenme yapısıyla) ve kendi zihniyetinden oluşturduğu liderlik (yöneticiler) kadrosuyla bir sonuç elde edememiştir. Üstelik küresel rekabetin hızla arttığı yenidünyada eğitim sistemimiz, ürettiği sonuçlarla istenilen başarıya ulaşamamıştır.

Dünya bankasının sağladığı finansman desteği ile yerli ve yabancı danışmanların desteğinde ülkemizde yıllardır eğitim alanında köklü reformların yapıldığı iddia edilir ama yukarıda sözü edilen uluslararası sınavlarda alınan sonuçlar eğitim sistemimizin "performansında" hiçte iyileşme sağlanamadığı görülmektedir.

Hocam isterseniz biraz da pandemi sürecini, öğrenme kayıplarını ve dijital obetizmi ele alalım?

Dünyayı küresel ölçekte her yönüyle etkileyen pandemi süreci eğitim alanında da ağır kayıplar yaşamamıza neden olmuştur. Ayrıca bu dönemde ülkemizde bulunan ve ağırlığını Suriyeli sığınmacı çocukların durumu ekonomi alanında olduğu kadar eğitim sistemimizin yükünü de ağırlaştırmıştır.

MEB, EBA üzerinden ders içeriklerini öğrencilere başarılı diyebileceğimiz düzeyde ulaştırabilmiştir. Fakat çağ nüfusun önemli bir kesiminin nitelikli olarak internete erişiminin olmaması ya da bilgisayara, cep telefonuna, tablete sahip olamaması derin ve kalıcı eşitsizlikler yaratmıştır. Salgından en çok etkilenenler salgın öncesinde de eğitime erişimde zorlanan kırılgan gruplardır. EBA üzerinden eğitime erişemeyen ya da erişse de programları etkin izleyemeyen öğrenciler oldu. Köy okullarında öğrenim gören öğrencilere yönelik bir araştırma, araştırmanın kapsadığı kırsal alanlardaki öğrencilerin yaklaşık %60'ının uzaktan eğitime erişim için gerekli teknolojik koşullara sahip olmadığını göstermiştir (Covid_19_etkisinde_turkiyede_egitim_raporu_ozet.pdf). Bu dönemde yaşanan göreli yoksullaşma erişim sorununu daha da arttırmıştır. MEB'in yürüttüğü bir araştırmaya göre, Türkiye'de okul çağındaki çocukların bulunduğu yoksul hanelerde cihazlara ve internete erişim oranı %39'dur (Ergün ve Arık, 2020). TÜİK verilerine göre ise 2021 yılında %92,0, yıl olarak gerçekleşti.

Eğitime erişimin yanında aile içi şiddete maruz kalan, sosyal uyum sorunu yaşayan çocuklar sanal dünyanın içine doğrudan girmiş oldu. Bazı çocukların özellikle İngilizceyi geliştirdikleri de görüldü. Belki de bu durumun tek yararı bu oldu.

Dijital yerliler kavramı gündeme gelirken çocuklarımızın da "dijital çocuklara" dönüştüğünü gördük. Artık çocuklarımızın bilgisayar, cep telefonu ve internet bağımlısı olduğunu gözlemliyoruz. Bu durum ev içi huzuru zedelerken birçok sorunu da beraberinde getirdi. Artık çocuklarımız, ders çalışmıyorlar ve ödevlerini yapmıyor, düzenli uyumuyor, beslenmiyorlar. Önemli öğrenme kayıpları yaşanıyor. Okullarda yapılan veli toplantılarının en önemli gündemini dijital bağımlılık oluşturuyor diyebiliriz. Artık birçok aile ve çocuk psikolojik destek almaktadır. Danışma merkezlerinden randevular birkaç ay sonraya veriliyor. Artık uzmanlar ebeveynleriyle ve sosyal aktivitelerde daha fazla zaman geçirmesini öneriyor. Çocuklarda sosyal medya bağımlılığının önüne nasıl geçilebilir? Bağımlılık yaratan dijital dünya, çocukları gündelik hayattan kopartıp, sanal kimliklerle var olduğunu düşünmeye itiyor. Aile bireylerini, öğretmenini ya da arkadaşlarını rol modeli olarak alan çocuklar sanal dünyada edindiği arkadaşlıklardan, sanal oyun karakterlerinden rol modeli belirlemeye başlıyorlar. Artık ekranlardan evimize, çocuğumuzun odasına dünyanın her yerinden pornografi, şiddet, farklı insanlar fütursuzca geliyor. Biz yetişkinler çocuklarımıza bu konuda sert kurallar koymak yerine onlara daha çok zaman ayırarak iletişimi güçlendirmeliyiz. Maalesef yasaklar çözüm olmuyor.

Hocam MEB'in yıllar içerisinde yaptığı projeler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Eğitim sistemimizin yapısal sorunlarına kalıcı sorunlar bulma umuduyla yıllardır hibe ya da borç yoluyla ve birçoğu yabancı uzmanlar danışmanlığında projeler üretilmekte ve uygulamaya konulmaktadır. Fakat görüyoruz ki uygulamaya konulan bu projelerden istenilen sonuçlar elde edilemiyor. Bu projelerin bir kısmını aşağıda paylaşıyoruz.

Tamamlanan Projeler

Yukarıda yer alan projelerin finans kaynaklarının önemli bölümü yerli ve yabancı uzmanlara ve danışmanlık şirketlerine yönlendirilmektedir. Projeler, birçok danışmanlık şirketinin doğmasına, akademi dünyasına yeni iş olanakları yaratılmasına da neden olmaktadır. Dolayısıyla sağlanan kredilerin önemli bir bölümü danışmanlık hizmetlerine, tanıtım ve toplantı giderlerine gitmektedir. Kalan kısmı da projelerin kendisine aktarılmaktadır!

Türkiye için, özellikle de 2023 vizyonu çerçevesinde ilk on ekonomiden biri olma hedefi dikkate alındığında mevcut iyileşmenin yetersiz olduğu açıkça görülmektedir. Türkiye'nin eğitimde mesafe kat ettiğini söylemek mümkün değildir.

Yukarıda yer alan veriler, eğitim sistemimizin performansına ilişkin yeterli düzeyde bilgi vermektedir. Ulaşılan sonuçlar aynı zamanda ülkemiz eğitim sistemi için yapılması gereken pek çok çalışmanın olduğunun da ifadesidir. Bu durum eğitim sistemimizin, dolayısıyla okullarımızın ve okula ilişkin süreçlerin farklı bir paradigmayla yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır.

Geleceğin eğitimi nasıl olacak, biz ne kadar hazırız?

Eğitim - her seviyede - çocuklara değişen dünyamızda gelişmek için ihtiyaç duydukları becerileri öğretmek için kurgulanmalıdır. Bugünün okul çocuklarının çalışacağı işlerin çoğu henüz doğmadı! Linkedin, önümüzdeki beş yıl içinde 150 milyon yeni teknoloji işi öngörüyor ve Linkedin'in 2022 için "Yükselen İşler" raporundaki rollerin neredeyse tamamı şimdiden uzaktan yapılabilir.

Değişen ve dijitalleşen dünyada, uzun zamandır tartışılan okulun ve öğretmenin rolünü yeniden tanımlamak ve kurgulamak zorundayız. Okullardan beklenenleri şöyle sıralayabiliriz.

Öğrencilere;

Küresel yurttaşlık becerilerini kazandırmak

İnovasyon ve yaratıcılık becerileri kazandırmak: Karmaşık sorunları çözme, analitik düşünme, yaratıcılık sistem analizi dahil olmak üzere inovatif bakış açısı kazandırmak

Teknoloji kullanabilme becerilerini kazandırmak: Çocuklarımıza programlama, dijital sorumluluk ve teknoloji kullanımı dahil olmak üzere dijital becerilerin geliştirilmesine dayalı eğitim verilmelidir.

Kişiler arası beceriler: Öğrenenlere, iletişim, empati, işbirliği ve dayanışma, duygusal zeka, liderlik becerileri kazandırılmalıdır,

Bireyselleştirilmiş ve kendi hızında öğrenme; Öğrenme ihtiyaçları ve hızı parmak izimiz gibi tamamen bireye özgüdür. Bu nedenle öğrenenlerin kendi hızında ilerlemesini sağlayacak esnek bir eğitim sistemi tasarlanmalıdır.

Tüm öğrenenlerin erişimine açık ve kapsayıcı öğrenme süreçleri tasarlanmalıdır:

Soruna ve işbirliğine dayalı öğrenme: Akran işbirliğini gerektiren ve işin geleceğini daha yakından yansıtan süreç tabanlı proje ve sorun tabanlı içerik sunumuna geçilmelidir.

Yaşam boyu ve öğrenen odaklı öğrenme: Öğrenme ve becerilerin kişinin yaşamı boyunca azaldığı bir sistemden, herkesin mevcut becerilerini sürekli olarak güncel tuttuğu, geliştirdiği ve bireysel ihtiyaçlarına göre yenilerini edindiği bir sisteme geçilmelidir.
Son olarak Türk eğitim sistemi için nasıl bir acil eylem planı yapardınız?

Hemen eğitim yönetiminde ve süreçlerinde paradigma değişimine gidilmelidir.

Eğitimde merkezi yönetimi reddetmeden yerelleşme sağlanmalı, ülkemize özgü bir yönetim modeli geliştirilmelidir.

MEB merkez ve taşra (il, ilçe örgütleri) örgütlerinde yeniden yapılanmaya gidilmeli, öğrenen ve bilge örgüt anlayışı benimsenmelidir. Bakanlık ve taşra örgütlerinde çalışan sayısı 2/3 oranında azaltılmalı, dikey örgütlenme modeli yerine yatay örgütlenme modeli benimsenmelidir.

Bürokratlardan arındırılmış, eğitim bilim uzmanlarından ve sendika temsilcilerinden oluşan bir Bilim Kurulu oluşturulmalıdır.

Okula dayalı yönetim sistemi benimsenmeli, okullar ve okul içi süreçler yeniden tanımlanmalıdır.


Okul türlerindeki çeşitlilik mutlaka azaltılmalıdır.

Okul yönetimlerinin demokratikleşmesi sağlanmalı, yönetim süreçlerinde öğrenci, veli ve öğretmenler temsilcileri aracılığıyla yönetime katılabilmelidir.

Öğretmen yetiştirme sistemi mutlaka gözden geçirilmeli, yıllardır sonuçlandırılamayan öğretmen yeterliklerini belirleme çalışmaları güncellenmeli, bu proje kapsamında ulaşılan sonuçlar mutlaka uygulamaya sokulmalıdır.

Yönetici standartları belirlenmeli ve eğitim yöneticilerinin teorik ve pratik olarak yetiştirilmelerine özel önem verilmelidir.

Yönetici ve öğretmenlerin hizmet içi eğitimleri ihtiyaçlar üzerinden belirlenmeli ve işe dönük olmalıdır.

Eğitimin tüm süreçlerine sendikaların katılımını sağlayacak önlemler alınmalıdır.


Sınav cehennemine dönüştürülen eğitim sistemimiz sınavlardan ve dershanelerden kurtarılmalı,

Eğitimde ArGe çalışmalarına önem verilmeli, sonuçlarından mutlaka yararlanılmalıdır. Yeni paradigmalar üretemeyenler kendi çalışma alanlarına gönderilmeli, işin gerçek uzmanlarına görev verilmelidir.

Eğitim alanında Dünya Bankası gibi kuruluşlardan alınan krediler ve uygulamaya alınan krediler-projeler gözden geçirilmeli, karışıklık giderilmeli ve mümkün olduğunca en kısa zamanda yabancı uzman desteğinde yapılan dış kaynaklı proje uygulamalarına son verilmelidir.

Okul öncesi eğitim doğu ve güney doğudan, kırsaldan merkeze doğru önceliklendirilmelidir. Bu alandaki okullaşma oranı 5 yıl içinde %80 olarak hedeflendirilmeli ve mutlaka gerçekleştirilmelidir.

Okul öncesi eğitime başlama yaşı 4 yaş olarak benimsenmeli ve zorunlu eğitime dahil edilmelidir.

Anadilinde eğitim çalışmaları en kısa zamanda gerçekleştirilmeli, 5 yıl içinde kademeli olarak anadilinde eğitime geçiş sağlanmalıdır.


Ders kitapları ve diğer araç gereçler ücretsiz olarak dağıtılmaya devam edilmelidir. Fakat eğitim materyalleri kaliteli olmalı, öğrencilerin gelişim ve öğrenme özelliklerine uygun olarak tasarlanmalı ve üretilmelidir. Baskı kalitesi çok düşük olan ve öğrenciler için hiçbir albenisi olmayan ders kitaplarının dağıtımından en kısa zamanda vazgeçilmelidir.

Çalışmalar için en az 10 yıllık master plan yapılmalı ve uygulamaya sokulmalıdır.

Yukarıdaki çalışmaları da kapsayan mevzuat düzenlenmeli, güncelliğini yitiren ve yitirecek olan düzenlemeler mutlaka ayıklanmalıdır.

Yurt dışından uzman (ülkemizin öznel ve nesnel özeliklerini bilmeyen) ithali yerine ülkemizde bulunan kendi uzmanlarımızdan yararlanmalıyız.

Eğitim çalışanlarının ücretleri memur maaşlarına yapılan zamlara ek olarak, 5 yıl boyunca %3 olarak her yıl artırılmalıdır.

Ek ders ücretleri %150 oranında artırılmalıdır.

Yukarıda ifade edilen çalışmalar arasında koordinasyon kurularak çalışmalar sistematik ve bütünleşik bir anlayışla yürütülmelidir.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...

Yorumlar (1)

herkim 1 Yıl Önce

iyi bir sopaya ihtiyacı var

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.